Bir kentin merkezi gözden çıkarılabilir mi? Evet çıkarılır. İzmir'de olduğu gibi. İzmir tarihine dönüp bakarsak, kent merkezindeki sosyal yaşamın tüm canlılığını görmek mümkün. İzmir'in yaşam biçiminin tüm karakteristik özelliklerini tarihi dökümanlarda görüyoruz. Hatta İzmirliler, 1980'li yıllara kadar şehir merkezindeki canlı ve dinamik yapıyı anımsayacaklar. Troleybüsle şehir içi yolculuklar, boyozlu sabah kahvaltıları, Pasaport'ta öğle yemeği sonrası bir kahve molası, Kemeraltı'nda bayram alışverişi, fotür şapkalı amcaların memleket sohbetleri, kafelerde kitap okuyan gençler İzmir'in çehresini oluşturuyordu. Şimdilerde buralar çarpık yapılaşma, kaldırımlara taşan trafik, seyyar satıcılar, mendilci çocuklar gibi tüm istenmeyen unsurlara bırakılmış durumda. Tarihte dünyanın en güzel liman kentlerinden biri olan İzmir'in kimliksizleştirme politikası başarıyla tamamlandı.
Bu süreç kentin profilinin oluşmasında önemli bir yeri olan güzel sanatlar fakültesinin merkezden uzaklaştırılmasıyla başladı. Karar veren merciler neden olduğunu anlamadığım ve bir türlü anlatamadıkları bir sebep ile önce kentin kültürel dokusuna olumlu müdahaleler edebilecek, DEÜ Mimarlık Fakültesi'ni, ardından Güzel Sanatlar Fakültesini ve Konservatuvarı'nı kent merkezinden taşıdı. Böylece kentin gelişim sürecinde eleştirebilecek gözleri ve beraberinde daha iyi olması için yapıcı önerileri uzaklaştırdı.
Bileşik kaplar hesabı gidenlerin yerini dolduranlar kent merkezinde yeni bir profil oluşturdu, ki bu profil İzmir'in ne tarihine ne de geleceğine yakışır oldu. Oysa sözkonusu fakülteler kent merkezinde kalsaydı ne olurdu?
İzmir sokaklarında yürürken, Paris, Viyana ve Münih'de olduğu gibi buram buram sanatı koklardık. Kentimiz gelişirken, güzel sanatların izlerini yok etmez, İzmir'i Avrupalı bir kent yapardık. Kaval çalan çocuklar yerine müzisyen gençlerin kemenlarının tınıları okşardı kulaklarımızı. Tuvaline İzmir'in günbatımını resmeden gençler ve yüzümüzü güldüren pandomimciler olurdu sokaklarımızda.
Tüm bunların yanında neonlu tabela asmaktan rahatsız olacaktı esnaf, vitrinler daha estetik düzenlenecekti ilgisini çekmek için sanatçı gençlerin. Trafikte daha saygılı, yürüme yollarında daha hoşgörülü olacaktı İzmirliler. Ne de olsa sanatın getirdiği bir estetik bakış hakim olacaktı üzerimizde. Güzel sanatlar fakültesi taşınmasaydı kent merkezinden, kentin belleğinde yerini koruyacaktı kent kültürü. Bireyler söz sahibi olacaktı, sadece belediyelerin aktiviteleri olmayacaktı kültür ve sanat faaliyetleri. Sivilleşecekti, topluma yayılıcaktı. Sivil sanat galerileri, kültür merkezleri gelişecekti ve kafelere yayılacaktı kültür sohbetleri. Totaliter olmaktan kurtulacaktı sanat.
Gelişmiş ülkelerde güzel sanatlar akademilerinin kent merkezlerinde olması bir tesadüf değil. Kentli olmak zor iş ama hem kentli hem İzmirli olmak daha da zor. Binlerce yıllık tarihin üzerinde oturmak, o kadar da kolay olmamalı. Yanlışı düzeltmek mümkün. Çünkü İzmir, tarihte gelişmiş ülkelerin bugünkü şehir hayatına hiç de uzak olmayacak bir yaşamı barındırıyordu. Bu nedenle önce aynaya baakmamız gerekiyor. Yıllardır "kasaba" denilen ve benim ısrarla karşı durduğum düşünce, bugün İzmir'i değil kasaba, 4 milyonluk bir köy haline getirdi.
Marka şehir olma projeleri üzerinde çalışan İzmir'in söz sahibi kişileri, fuan ve kongre turizmine ev sahipliği yapacak "kültür şehri İzmir'i" yaratmaya çalışıyor. Benim önerim; uzağa gitmesinler, 30 yıl öncesinin İzmir'ine dönüp bakarlarsa, görecekleri şehir, kültür şehridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder