22 Ağustos 2016 Pazartesi

Asiye nasıl kurtulur

İAsiye sadece bir kadın değil, sadece etini satarak yaşamak zorunda bırakılan bir insan değil, sadece cinsel kimliklerimizi sorgulayacağımız bir içbükey ayna değil, sadece kapitalist ekonominin kurallarının belirlediği sınırların dışında yok olup gitmemek için savaşan bir insan değil, o sadece metalaşan bir beden değil. bunlar, asiye'nin vasıflarından birkaçı. asiye, daha nice maskeye sahip. asiye hâlâ aramızda, ama bu kez kendine yeni adlar, yeni maskeler bularak. o artık bir nataşa; o artık ülker sokak'tan kovulmuş, kendini otoyollara atmış bir travesti, transseksüel, "sanatçı", "manken", tiner çekiyor, bali kokluyor, kafayı bulup tecavüz ediyor, "eşkıya", eroinman... o artık bir… asiye olmayan asiye! öteki asiye! bazen korkudan ödümüzü patlatan, çokça da eğlencemiz olan bir müthiş yaratık.

asiye'nin kendi başına bir karakteri yoktur, aslında asiye diye bir tip de yoktur vasıf öngören'in metninde. o sadece, onu kuşatan karakterlerin hareket ve söylem alanı ile örülmüş bir "sonuç"tur. bizler asiye'yi ancak "koşullar" ve "çıkmazlar" sayesinde kavrayabiliriz. dolayısıyla asiye'ye bir "kurtuluş" önermek imkânsızdır. sorulması gereken soru, asiye'nin gerçekten kurtulup kurtulmadığı değil, bundan sonra ne yapacağı da değil, bizim asiye'yi gördükten sonra ne yapacağımızdır? "hım, demek ki bu toplumsal düzen insanları bu hale de getiriyormuş, koşullar insanı bu denli aşabilir, olmaz sandığımız şeyler son derece mümkün hale gelebilirmiş!" demekle vicdanî rahatsızlığımızdan sıyrılabilmiş, olanı biteni anlamış olacak mıyız?

insanı "toplumsal hayvan" olarak tanımlayan, onu sadece toplumsal tarihi içerisinden kavramayı hedefleyen, toplumsal düzenlerinse temelde ancak iktisadî kriterlerle anlaşılabileceğini iddia eden dünya görüşlerinin gerek üslûp, gerek öneriler bakımından sonuçta "sistem-içi" ve "sistematik" bir söylem oluşturmuş olmaları bir tesadüf değildir. hayata sadece toplumsal pencereden bakarak bir ahlâkî tutum geliştirmenin önünde sonunda varacağı nokta yine bir "sistem" tartışmasıdır. sistem yaklaşımı, neden-sonuç, amaç-araç ilişkilerinin diyalektiğinden kendini asla kurtaramayacaktır.

bütün sistemlerin yaratıkları vardır, sistemler onlar sayesinde varolurlar, hattâ onları eğlence aracına bile dönüştürürler. sorulması gereken, bu yaratıklara bir de toplumsal kimliklerimizin gerisindeki ahlâkî benliğimizle baktığımızda ne gördüğümüzdür?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder